Neydi bizi birbirimizden ayıran; saçımızın ya da gözümüzün rengi mi? Neydi bizi birbirimize düşman eden, inanç halimiz mi? Birebir topraklarda şekillenmiş, tıpkı müzikleri söylemedik mi? Bir insanı bir beşere kırdıran, insanı canavara çeviren neydi? Bugün bunun karşılığını hepimiz biliyoruz. Fakat o gün karanlık kapladı her yeri. Gözyaşları karıştı her yana. “Önce malını sonra canını” sesleri yükseldi, yükseldi. Yankısı hâlâ kulaklarımızda. Eleni’nin çığlığı terk etmedi bizi ya da zorla sünnet edilen Papaz’ın ve ırzına geçilen karısının, kızının feryadı bitti mi, hayır!
6-7 EYLÜL’Ü ANLATIYOR
Önce dükkânlarını yağmaladılar. Sonra saçlarından tutup dışarı çıkardılar vurdular, vurdular… Polis seyretti!
Unutuldu sananlara inat, artık unutulmasın diye, yeni kuşak bilsin ve bizler bu utancı iliklerimize kadar hissedelim diye haykırıyoruz. Bu ülkede 6-7 Eylül’de kan aktı sokaklardan, caddeleri kapladı yorgan, yastık, kıyafetler. Kaldırımlar, sokaklar yağmalanıp dağıtılan eşyalar yüzünden yaklaşık 40 santim yükseldi. Bu ülkede insanın beşere yaptığı unutulmasın diye, buna sebep olanlar rahat uyumasın diye sesleniyor sahneden “Tatavla’da Son Dans” oyunuyla Eleni ve Gül! Boğazımda yumruk, gözümde yaş, içimde hiç dinmeyen bir acı ile seyrediyorum oyunu ve her seferinde isyan ediyorum bu vahşete! Oyunculukların büyüsü bizi dehşetli günlere götürdü. Eleni ile gülümsedik, Gül ile ağladık. Müziklerin, dekorun sadeliği ve etkileyiciliği bir yana oyunculuklar çok başarılıydı. Berfin Zenderlioğlu’nun yönettiği, Şaban Ol’un “Eleni ve Gül” oyunundan hareketle sahnelenen oyunda; iki bayanın gitmek ve kalmak ortasındaki yaşanmışlıklarına, toprağa tutunmalarına tanıklık ettik. Bir bekleyişin, tahminen de bir direnişin öyküsü “Tatavlada Son Dans”! Sonra mı?
Unutulmasın diye; 4 bin 214 konut, 1004 işyeri, 73 kilise, bir sinagog, iki manastır, 26 okul ile 5 bin 317 yer atağa uğradı. 15 kişi katledildi, 400 bayana tecavüz edildi. Sonraki sabah, Rum meskenlerinde ağıtlar yükseldi ve bugün hâlâ devam ediyor.