Türk Nöroloji Derneği ve Beşiktaş Belaediyesince 22 Temmuz Dünya Beyin Günü kapsamında migren için farkındalık aktifliği düzenlendi. Programda konuşan Türk Nöroloji Derneği Lideri Prof. Dr. Şerefnur Öztürk, migren hastalığı hakkında bilgi verdi.
Migrenin, kişinin tüm hayatını etkilediğini anlatan Öztürk, “Bazen hastalar tarafından üzerinde çok durulmuyor ve önemli tedavi imkanları aranmıyor. Bunun üzerine de kişi yıllarca ömür kalitesi düşmüş bir şekilde hayatını sürdürür. Migrenin kadınlarda görülme oranı erkeklere göre daha fazladır. Her 5 kadından birinde migren görülürken, erkeklerde bu oran 10’da 1’dir. Global olarak ise her 7 kişiden 1’inde ortaya çıkıyor.” diye konuştu.
Öztürk, migrenin 4-72 saat süren, genellikle tek taraflı, zonklayıcı, orta veya şiddetli, fizik aktivite ile şiddetlenen bulantı, kusma veya ses-ışık hassasiyetinin eşlik ettiği ağrı ataklarıyla seyrettiğini kaydetti. Bu belirtilerin yanında bazen görme bozuklukları, kol bacakta uyuşukluk, güçsüzlük, konuşma bozukluğu gibi durumların da ağrıya öncülük veya eşlik ettiğini sözlerine ekledi.
“Türkiye’de migren hastalığı oranı yüzde 16”
Türk Nöroloji Derneği Baş Ağrısı Çalışma Grubu Moderatörü Prof. Dr. Sabahattin Saip, ebeveynlerinde migren olanların çocuklarında da migren görülme oranının yüksek olduğuna vurgu yaptı. Saip, “Yüzde 60 gibi bir aileden geçiş oranı var. Yani birinci derecede akrabada, anne ve babada migren varsa çocukları da miras gibi almış durumdalar. Daha ergenlik çağında çocuklar ‘Annemde vardı, babamda vardı, bende de başladı.’ diyebilirler.” ifadelerini kullandı.
Migrenin dünya çapında hemen hemen her ülkede görüldüğünü belirten Saip, “Migrenin ırksal farklılık yok. Dünyada şu toplumda az görülür gibi bir şey yok. Dünyanın her bölgesinde, tarihte hep var olmuş bir durum aslında. Mesela Japonya’da bu oran yüzde 8 ile düşük olmakla birlikte, dünyada ortalama yüzde 10’dur. Türkiye, yüzde 16 ile en sık görülen ülkeler arasında bulunuyor. İtalya yüzde 16, Fransa yüzde 12, İsviçre yüzde 13, Danimarka yüzde 10.” bilgisini verdi.
Migren ataklarının farklı nedenleri olabileceğine değinen Saip, bir atağı açlığın başka bir atağı da uykusuzluğun tetikleyebileceğini ifade etti.
Prof. Dr. Sabahattin Saip, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bazı yiyecekler özellikle mayalı yiyecekler, irite edici içecekler örneğin kötü kokulu bir içecek süreci tetikleyebilir ya da mayalı bir peynir. Çok yorgun ve stresli dönemler, hava değişimi, lodoslu havalar, gün içinde işe yetişme telaşı bu süreci başlatabilir. Çok uyumak, az uyumak veya çok yorulmak ağrıyı tetikleyebilir, birden sevinme ya da birden üzülme migreni başlatabilir. O gelgitlere karşı bir refleks olarak süreç başlıyor.”
Nöroloji alanında emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Fethi İdiman ise hastaların ağrıyı hafifletmek amacıyla başa buz koyma, yorganın altına girme, tütsü koklama gibi farklı yöntemlere başvurduğunu söyledi.
Migrenin tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu kaydeden İdiman, konuşmasını şöyle tamamladı:
“Atakların önlenmesi ya da atakların hızla giderilmesi temeline dayanarak yapılır tedavi. Migren nörolojik uzmanlarınca yapılmalıdır. Hasta sağdan soldan duyduğu uydurma önerileri duymazdan gelmelidir. Migren tedavisinde sülük, hacamat gibi uygulamaların yeri yoktur, tehlikelidir. Migren tedavisi yalnızca hekim kararı ile gerçek anlamda bilimsel temelde yapılabilir.”