Önceki gece Harbiye’de bir sefer daha gözlerimizle bu güce şahit olduk. Saatler 21.30’u gösterdiğinde “72 yaşındaki genç delikanlı” Açıkhava’da sahneye o denli bir adım attı ki “Deli Divane” olduk…
Üç saat boyunca bizim eller alkışlamaktan yoruldu; lakin o gecenin sonunda bile hâlâ birinci dakikadaki üzereydi. Yalnızca lisanlardan düşmeyen, herkesin ezbere bildiği “altın şarkılarını” söylemedi. Fıkralar anlattı, kahkahalar attırdı. Bir diploma esprisi yaptı, yerlere yatırdı. Nâzım Hikmet’ten dizeler okudu, “mavi gözleri çakmak çakmaktı” deyince “sanatçının gücünü” bilen o vazgeçilmez başkan için herkes ayağa kalktı.
Dostlarını andı… Cem Karaca’yı, Barış Manço’yu… Sanat hayatında onunla yürüyen Çiğdem Talu, Melih Kibar için gökyüzüne şöyle bir selam gönderdi. İzmir Marşı’nı sona saklamadı mesela, gecenin yarısında gördü.
O üç saati sahnede orkestrasıyla, dansçılar eşliğinde o denli bir işledi ki kimi an bizi can damarımızdan vurdu. Meczup Divane’yle başladı, imkânsız aşklara yelken açtı. Türk sanat müziğinin unutulmaz yapıtlarını de yorumladı, Karadeniz ezgisi de…
Evet… Evvelki gece biz yalnızca bir konser izlemedik. Bir sanatın, bir sanatkarın 50 yılda oluşturduğu o büyük gücü gördük.
Bir öteki şey daha gördük Harbiye’de. Açıkhava’yı dolduran binler Türkiye’nin dev ismi Erol Evgin’i ayakta alkışlarken, bu ülkede umudun bir sefer daha yüzlerde yeşerdiğini gördük.
Kısacası, “umudu gördük…”