Aralarındaki fizikî, ruhbilimsel ve mizaci zıtlıkların, yanlış anlaşılmaların, karışık durumların sinemalarının en önemli güldürü öğesini oluşturduğu Laurel-Hardy ikilisi, bütün sinema tarihinin en çok sevilmiş, tutulmuş, benimsenmiş en ünlü komedyenlerindendir kuşkusuz. Vaktiyle (1940’lı 1950’li yıllarda) Ferdi Tayfur’un seslendirmesiyle bizde de çok ünlenerek büyük kitlelere mal olmuş bu meşhur komik ikilinin İngiliz kökenli, sıska ve ezik olanı (Chaplin’le birebir gemide gelerek 1915’te ABD’ye ayak basmış), aileden oyuncu Arthur Stanley Jefferson (1890-1965), kimileyin idarelerine de karıştığı sinemalarının birçoklarının senaristi, “gag yaratıcısı” ve beyniydi. Azametli, kibirli ve her şeyi ben bilirim havasındaki, şişman Oliver Hardy (1892-1957) ise onca özgüvenli ve güçlü görünüşüne rağmen herşeyi birbirine karıştırıp kaybederek sonuçta daima gülünç durumlara düşerdi.1910’lu yıllarda sessiz kısa sinemalarda oyunculuk yaparak mesleğe adım atan ikilinin 1926’da başlayan beraberliği yaklaşık çeyrek yüzyıl müddetince sürdü ve ‘Lorel-Hardi’ güldürüleri yıllarca bütün dünyayı güldürdü.
Yoz bir polisin kıssasını anlatan “Filth-Pislik”ten (2013) sonra sesi soluğu çıkmayan İskoç direktör Jon S. Baird, bizde “Enayiler Kralı” olarak tanınan genç, komik Norman Wisdom’un İngiltere’de parlamaya başladığı 1950’lerin başlarında artık mesleklerini tamamlamaya hazırlanan ve yolları bol güneşli California’dan daima yağmurlu, ıslak İngiltere’ye düşen ikilinin, ortalığı Abbott-Costello üzere gibi makûs taklitçilerinin sardığı son yıllarını ele alıyor yeni sineması “Stan & Ollie- Laurel ile Hardy”de. Müellif A.J. Marriott’un, ikilinin son periyodundaki İngiltere turnesini aktaran “Laurel & Hardy: The British Tours” isimli kitabından esinlenen senarist Jeff Pope’un senaryosunu yazdığı sinema, ikilinin sahne kişiliklerini bırakıp insani hallerine ağırlaşıyor, örnekse Hardy evliliklerini yürütemeyen, at yarışı, kumar, içki ve cümbüş tutkunu bir “pragmatist”, her daim “gag” düşünüp senaryo tasarlayan, üretken, lafını da esirgemeyen Laurel ise tam bir “mükemmeliyetçi”dir.
Paragöz yapımcılardan, yaygın stüdyo sisteminden, TV teliflerini alamamaktan şikayetçi ve yeni jenerasyonlara ulaşamamaktan sıkıntılı olup borçları nedeniyle her öneriyi kabul eden ikilinin son demlerinden kesitler sunan “Stan & Ollie”, 1937’de Hal Roach stüdyosunda çekilen “Way Out West”in setinde Laurel’in üretimci Roach’la (Danny Huston) tartışıp işten kovulduğu sahneyle açılıyor.Filmleri yeterli çalışsa da, seyirci tarafından çok sevilseler de hakettiklerini alamayıp daima maddi düşünce çeken ikilinin, ucuz otellerde kalıp boş salonlara oynadığı 1951’deki İngiltere turnesine geçen “Stan & Ollie”de, çokça konuşulan ancak asla çevrilmeyen Robin Hood projesine de değiniyor direktör Jon S.Baird.
Başarılı performanslar…
Onların periyodu artık geçmişti demeye getiren kıssasına rağmen direktörün kahramanlarımızın karanlık yanlarını vurgularken mizahi dokunuşlarla yer yer tekdüzeleşen anlatımını renklendirdiği de söylenebilecek “Laurel ile Hardy” asıl gücünü, kusursuz makyajlarla nerdeyse birebir asıllarına benzetilmiş “Lorel Hardi” rollerindeki Steve Coogan’la John C. Reilly’nin çok başarılı performanslarından alıyor. Kocalarının hayatlarındaki baskın figür olarak sinemaya eklenmiş yan karakterleri canlandıran Shirley Henderson’la (Hardy’nin eski dansçı karısı Lucille) Nina Arianda’nın (Laurel’in ufak tefek karısı Ida) da, epey olumlu katkıları var. Siyah Beyaz, Sessiz Sinema nostaljisiyle, baştan sona azalmayan bir ilgiyle seyredilen, hüzün verici, gerçekçi ve içtenlikli, çok uygun oynanmış bir sinema “Stan & Ollie”, sonuçta biyografik sinema cinsine yeni bir soluk getiremese de, görsellik bakımından sıradanlığı pek aşamasa da, kameracı Laurie Rose’nın imajlarında renk kullanımı ve Rolfe Kent imzalı müzikleriyle ayrıyeten dikkati çekiyor. “Stan & Ollie”, özcesi gönül rahatlığıyla sinemaseverlere salık verilecek bir sinema.